Billboard eylül 2007 / The Beach

Kavafis diyor ki : “Aklım daha ne kadar Kalacak bu çorak yerde? Yüzümü nereye çevirsem, Nereye baksam Kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün Boşuna bunca yıl Tükettiğim bu ülkede”

Paul Bowles, sihirli bir yerin, sihirli bir fikrin –dolayısıyla da “ruh halinin”- dünyanın bir yerlerinde onu beklediğine inanıyordu. Buldu da. Fas, Tanca uzun yıllar onun oldu. Burroughs’u, Kerouac’ı ağırladı oralarda, Kuzey Afrika’ya gelen gezginlerin gurusu oldu. Birkaç yıl önce öldüğünde -89 yaşında- hala “O yer”deydi.
En güzel romanı “Esirgeyen Gökyüzü”ndeki -ki Türkçe’deki “Çölde Çay” adı daha da güzel- kahramanları Kit ve Port ise bulamadılar “O yer”i.
Onlar turist değil, gezgindiler. Hatta sürekli gezginlerin “aramadan gezenler” sınıfına da girdiklerinden hayata katılmak karşısında gönülsüzlüğü ve kararsızlığı da paylaşıyorlardı.
Kitabın bir yerlerinde “aramadan gezenler”in ortak sıkıntısıyla düşünüyor Kit; “Keşke bu gece olacağından emin olsaydım. O zaman kendimi rahat bırakabilirdim ama emin olamamak...İnsan bilemiyor...hep bekliyor.”
Emin olamamak. Beklemek. Beklerken de bir yerlerden başka yerlere gitmek. En zoru da, bir şey bulmak için dolaştıklarını kendilerinden bile gizleyerek...
Güzel bir söz hatırlıyorum kitapla ilgili. Kitabın içinde mi, yoksa onunla ilgili bir eleştiride mi bilmiyorum ama kısacık, mükemmel bir özet; “Çölün ruhu, ruhun çölü”.
Yavaşçacık bir anlatım, hem üslup, hem içerik olarak. Çöl’ü de, Kit’i de, Port’u da anlatıyor. Bomboş. Kafamda Kavafis devam ediyor : “Bir başka ülkeye, bir başka denize gidelim” dedin
“Bundan daha iyi bir şehir bulunur elbet”
Alex Garland’ın ilk romanı “Sahil” (The Beach) de bir yolculuk öyküsü. İki roman, iki film, iki aktör, iki yazar, iki kahramanı karşılaştırınca, “yolculuk var, yolculuk var” diyor insan. Paul Bowes Garland’a, Bertoluccu Danny Boyle’a, Di Caprio Malkowich’e, “The Beach” “Çölde Çay”a, Richard ise Port’a karşı...
Aradaki fark, turistle gezginin farkı işte. “Kısa süreli, nedenli, farkında olarak” yapılanın, “Sürekli, nedensiz –en azından çok açık bir nedeni olmaksızın- farkında olmadan” yapılan farkı. Tayland ve Fas’ın farkı, 1990’ların ve 1950’lere farkı, düşünmeyen başka birşey yapmayan Port’un, Nintendo oynamaktan başka bir şey yapamayan Richard’a farkı...
Çölün ruhu Bowles’da...Şöyle diyor bir röportajında Tanca’yı anlatırken; “Davullar hiç susmazlar, ama uyanmam ben onları duyunca. Rüyalarıma eklerim onları. Aynı müezzinlerin çığlıklarını yaptığım gibi...”
İşte “O yer”e vardığının kanıtı...Di Caprio İnternet Cafe’de oyun oynarken, Bowles Tanca’da uyuyor.
Kavafis’in bir şiiri daha var, “Sahil”in Richard’ına merhem olacak...
“Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka O olmasa yola hiç çıkamaycaktın.Ama sana verecek bir şeyi yok bundan sonra”

Hiç yorum yok: